“ÇEVREDEKİ İNSANLARIN HÜZNÜNÜ HİSSEDEBİLİRLER”
Seven, yaş grubuna göre çocukların ölüm kavramını nasıl anlamlandırdıklarını şu ifadelerle paylaştı:
Küçük çocuklar ölüm kavramını anlamakta zorluk çekerler.
0-2 yaşındaki bebekler; yakınlarının öldüklerini anlayamazlar fakat onların yokluğunu ve çevrelerindeki insanların hüzünlerini hissedebilirler. Böylece yakınlarında bulunan insanlara tepkiler verirler.
3-5 yaşlarında çocuklar; soyut düşünemedikleri için ölümü tam olarak algılayamazlar. Bütün vücut fonksiyonlarının durduğunu anlamaya çalışırlarken ‘mezarda kim ona yemek verecek?’ ‘nasıl su içecek?’ gibi sorular sorabilirler.
6-9 yaş ölüm kavramının anlaşılmasında bir geçiş yaşıdır. Çocuklar ölümü; biyolojik fonksiyonların durması ve bir bitiş olarak anlamaya başlarlar.”
“12 FARKLI TEPKİ”
Ölüm karşısında çocukların yaygın olarak şok, inanmama, korku, itiraz, hissizlik veya donup kalma hatta gülme gibi tepkiler verebileceklerini belirten Seven, çocukların çevresindekilerin ölümü karşısında nasıl tepkiler gösterdiğini şu ifadelerle sıraladı:
“Araştırmalarda ölüm karşısında 12 farklı tepki davranışı belirlenmiştir. Çocuğun ölüm karşısında vereceği tepkiler çocuğun yaşına, ölen kişinin yakınlık derecesine, çocuğun ölen kişiyle ilişkisinin yapısına ve ölüm nedenine göre değişir.
Korku: Çocuklar yaşadıklarından ve sevdikleri birinin ölümü karşısında korktuklarını, güvendikleri büyükleri ile sürekli birlikte olmak ve fiziksel temas kurmak isteyerek gösterebilirler. Güvendiği yetişkini görmediğinde endişelenebilir, gece onlarla uyumak isteyebilir, ışığın açık kalmasını isteyebilirler.
Uyku güçlüğü: Çok genel görülebilir. Eğer uyku ölümü tarif etmek için kullanılıyorsa çocuk uyumadan korkabilir. Mesela ‘uzun ve bir daha uyanamayacağı bir uykuya daldı’ şeklinde ölüm açıklanmış ise çocuk uyumaktan korkabilir. Aynı şekilde çocuk uykudayken deprem gibi travmatik bir olay yaşamış olması, yine çocuğun uyumaktan korkmasına neden olur. Gün boyu ölümden kederlenemeyen çocuklar bu yüzden fazlaca rüya ve kabus görebilirler, gece boyunca uyanabilir, ağlayabilir, inleyebilir veya uykusunda konuşabilir.
Üzüntü ve hasret: Genelde çocuklar zor duygularla yetişkinler kadar iyi baş edemediklerinden üzüntü ve hasret gibi duyguları kendilerinden uzak tutmaya çalışırlar. Bu çocukların üzülmediği veya sevdiklerini özlemedikleri anlamına gelmez. Çocukların üzüntü süreleri yetişkinlerinkinden daha kısa olduğundan yetişkinler çocukların kendileri kadar üzülmediklerini düşünebilir. Bu tamamen yanlış bir inanıştır. Çocuklar üzülür ve özlem duyarlar. Bu durum çok uzun yıllar da devam edebilir. Küçük çocuklar kültürel yas uygulamalarının farkında olmadıklarından yas durumu yönetme konusunda yetişkinlere göre daha yalnızdırlar.
Suçluluk: Bazı çocuklar ölümden kendilerinin sorumlu olduklarını düşünürler. Bu duygu ve düşüncelerin yanlış olduğu çocuğa uygun bir dille anlatılmalıdır. Depremi çocuğun yaptığı bir hata veya durumla ilişkilendirip anlatmak ömür boyu suçluluğun devam etmesine neden olabilir.”
“ÇOK ZAMAN GEÇMEDEN SÖYLENMELİ”
Çocuğa bir yakınının öldüğünün nasıl ifade edilmesi gerektiğini de aktaran Seven, şu şekilde sıraladı:
– Ölüm haberi için çok zaman geçmeden söylenmesi gerekir. Çocuklar kendi yakınlarından gelen sorunlarla baş etmede daha başarılı oldukları için ölüm haberini aile üyelerinden çocuğa yakın olan birinin vermesi daha doğru olur.
– Ölüm haberini verecek kişinin açık ve dürüst olması gerekir. Anlatacaklarına konsantre olmalıdır. Çocuğun soruları açık ve net şekilde cevaplandırılmalıdır. Dolambaçlı ifadelerden, abartmalardan, gereksiz ilişkilendirmelerden veya sebep sunmaktan ve soyut ifadelerden kaçınılmalıdır. Bu durum çocuklar için kafa karıştırıcı ve yanıltıcı olabilir.
– Ölümün uykuya ya da geziye benzetilmesi çocuğun kafasını karıştırır. Çünkü çocuk uyuyan birinin uyanacağını, geziye giden birinin geri döneceğini düşünür. Ölümün yaşamın sonu olduğunu ve ölen birinin asla geri gelmeyeceğini çocuğa uygun bir dille anlatmak gerekmektedir. Ölen kişinin bütün vücut fonksiyonlarının durduğunu yani, nefes alamayacağını, yemek yiyemeyeceğini, oyun oynayamayacağını da anlatmak gerekmektedir.
Yetişkinler çocukların ölüm ile ilgili ne düşündüklerini anlamak için, çocukları çok dikkati dinlemelidirler. Çocukların sordukları soruların ardında yatan endişelere karşı duyarlı olmaları ve verdikleri cevaplarla çocukları rahatlatmaları gerekmektedir.
“RUTİN DÜZENE DEVAM ETMESİ DAHA SAĞLIKLI”
Seven, yas yaşayan çocuğa yaklaşımın nasıl olması gerektiğini ise şu ifadelerle sözlerini bitirdi:
– Bağlanma için önemli olan 0-2 yaş dönemde bebeğin bağlandığı kişinin ölmesi bebek için önemli duygusal problemlere yol açabilir. Böyle bir durumda bebeğin hayatına, güven vererek bebeğin ihtiyaçlarını zamanında ve uygun şekilde giderebilecek bir yetişkinin girmesi, bebeğin bu dönemi daha kolay atlatabilmesini sağlar.
– Çocukların duygularını fark etmelerine, duygularını isimlendirmelerine ve duygularını ayırt etmelerine yardımcı olunmalı. Çocuklar, duygularını açık bir şekilde göstermeleri için desteklenmeli. Aynı zamanda yetişkinin de kendi duygu ve düşüncelerini çocuk ile paylaşması çocuğun duygu ve düşüncelerini anlamlandırmasında destekleyici olacaktır.
– Yas yaşayan çocuklar defalarca aynı soruları sorabilir. Sabırla soruları cevaplandırmak gerekir.
– Çocuk dil ile ifade edemediği durumları resimleriyle ve oyunlarıyla gösterir. Bu sebeple çocuğun olanlarla ilgili resimler yapmasına ve oyunlar oynamasına zemin hazırlanmalıdır. Çocuk defalarca aynı şeyleri çizebilir veya oynayabilir. Bu çocuğun rahatlamasını sağlayacaktır.
– Bu dönem içerisinde çocuğun başka bir yere gönderilmesi önemli sosyal ve duygusal problemlere yol açabilir. Çocuk ölümle ilgili süreci görmediğinden ölümü anlaması ve kabullenmesi daha güç olabilir. Bu dönemde çocuğa en yakın olan kişilerle kalması mümkünse rutin düzenine devam etmesi bu dönemi daha sağlıklı atlatması acısından önemlidir. Bu sebeple çocuğun en kısa zamanda kreş ya da okula gitmesine olanak sağlanmalı.
– En kısa sürede normalleşme için gerekli adımlar atılmalı; okul, normalleşme sürecini programlı bir biçimde yürütmelidir.”